"Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler ve müritler ülkesi olamaz" Ulu önderimizin bu sözünü bilmeyen yoktur herhalde. Atatürk bu sözünde Cumhuriyetin laikliğine vurgu yapmış ve tarikatları adeta illegal yapılar olarak göstermiştir. Zaten bunun sonucunu o dönemde yapılan uygulamalarda görebiliriz. Atatürk dönemi Türkiye'sinde türbelere yasak konulmuş(Fatih Sultan Mehmet,Hacı Bektaşi Veli gibi Türk büyüklerinin mezarlarına katiyen dokunulmamıştır),medreseler kapatılmış ya da kapatılmaya çalışılmıştır(!).Bütün bu yasakların altında yatan gerçekse Cumhuriyet öncesi ve sonrası çıkan dini sebeplere dayandığı söylenen isyanların yönetimi korkutmasıdır. Aslında bu korku yersiz de değildir. Çünkü başta Çorum,Konya,Anzavur ayaklanmaları olmak üzere ülkenin hemen hemen her bölgesinde çıkan ayaklanmalar gerek Kurtuluş Savaşı yıllarında,gerekse savaş sonrası Türkiye'de büyük sorunlara yol açmıştır. Sadece Şeyh Sait ayaklanması 1925 yılı milli gelirinin 1/3 ünün boşa gitmesine neden olmuştu. Yerli sermayeden yoksun yeni yetme bir ülke için bu isyanlar çok ama çok pahalıya mal oluyordu. İşte bütün o günlerden bugüne kadar "İrtica" her zaman için büyük bir tehlike olarak görülmüş ve tarikatlar irtica yuvası olarak kabuledilmiştir. Özellikle 80 sonrası muhafazakar partilerin iktidarına sahne olan Türk siyaseti tarikat üstüne kurulu dedikodulara yuva olmuştur. Peki ama tüm korkular yerinde mi,yoksa korkulduğu gibi tarikatlar Cumhuriyet düşmanı mı ve bu tarikatlar ne derece güçlü?İşte bu sorulardan bazılarına çözüm getirmeye çalışacağım.
-Laik kesimin gözden kaçırdığı bir gerçek var: “Tarikatların bütününü asla bir tutamayız”. Değil tarikatlar arasında, bir tarikatın kolları arasında bile büyük farklılıklar vardır. Yani bir tarikat Cumhuriyet düşmanı olabilir ama bu bütünü için geçerli olamaz.
-Tarikatlar ta Osmanlı döneminden beri dış güçlerin kolayca ulaşabileceği ve hatta onları kendi çıkarları için kullanabileceği araçlar olmuştur. Çünkü tarikat anlayışında “Şeyh”e koşulsuz bağlılık vardır ve eğer şeyh devlete düşmansa ya da yapılan bir uygulamaya karşıysa bu bütün müritlerin de karşı olduğunu gösterir. Dini duygularını kabartacak şekilde provoke ederseniz bütün bu insanlar bir anda en tehlikeli silaha dönüşebilir. Yakın tarihimiz bunun örnekleri ile doludur.
-Tarikatlar Osmanlı'dan bu yana güçlerini yitirmektedirler. Çoğu insanın sandığının aksine tarikatlar hem maddi, hem de manevi güçlerini her geçen gün kaybetmektedir. Şeyhlik sistemi kimi yerde babadan oğla, kimi yerde de vekil atama yoluyla olduğu için şeyh öldüğü zaman bu olay çoğu zaman tarikat içinde büyük ayrılıklara yol açıyor. Dışa açılma istekleri çoğu zaman ters teperek tarikat içinde çözülmeler oluyor. Teknolojinin değişmesi,ılıman bir bakış açının getirilmesi ve artık eskisi gibi dini ilimler hakkında usta insanların yetişmemesi tarikat dağını eritiyor.
-Muhafazakâr olan Anadolu insanı ise tarikatlara genelde sıcak bakmıyor. Örtünmekten yana olan,ibadetini yapmak isteyen normal bir vatandaş tarikata girmekten çekiniyor. Giyim-kuşam konusunda tabuları yıkamayan çoğu tarikat yaptığı çağ dışı uygulamalarla da sempatisini kaybedip toplum nazarında cazibesini de yitiriyor. (Sayısını artıramayan herhangi bir grup nasıl kalıcı olabilir ve varlığını devam ettirebilir?)
- Tarikatlar eskiden beri belli bir yerleşim bölgesine aittir. Kimi Çarşamba da konaklar kimi de Ümraniye de. Kendi muhitlerince kabul edilen çizgide hayatlarını yaşamaya çalışırlar. Ancak son yıllarda çoğu tarikat ve kolu yaşadığı bölgeyi bırakıp başka bir yere göç etmeyi uygun görüyor. Değişime kapalı olan insanlar yeni gittikleri yerlere ayak uyduramıyor,uydurmaya çalışırken bazen ölçüyü çok kaçırıyor. Sonuç olarak yer değiştirme pek çok tarikat ve kolunun sonunu getiriyor. Bunan 20 yol önce 250.000 müridi olan bir tarikat bugün iç çekişmelerin etkisiyle de 20.000 müritli küçük bir gruba dönüşüyor.
-İslam Tarihinde her türlü grup arasında rekabete ve ayrışmazlığa düşüren en büyük sebep dini ögelerin farklı farklı yorumlanması tarikatların ayrışmasına da etken oluyor. Tarikatı içinde bir grup çarşaf-takke gibi etkenlerde ısrarcı olurken bir kısmı da esneklik yanlısı oluyor bu da grup içinde tartışmalara yol açıyor. tartışmaların sonunda A grubu şeyh Aliyi takip ederken,B grubu ayrılarak yeni şeyhimiz olan Veli'nin peşinden gidiyor.
-Basının zaman zaman tarikatları gündemine taşıması kamuoyunda zaten var olan tarikatları zor duruma düşürüyor. Basın mensuplarının dövülmesi,şeyhin bir deli tarafından öldürülmesi,jet-skiye binmeler,şeyhin 3 karısının olduğunun ortaya çıkması yalnızca laikler tarafından değil dindar çoğu kesim tarafından da hoş karşılanmıyor.
-Bir diğer gerçek ise şu:Tarikat üyelerinin içinde pek çoğu devlet ya da daha doğru deyimle Laik cumhuriyet karşısı olabiliyor. Bunlar zaman zaman yıkıcı faaliyetleri olan örgütlere katılabilirken,aslında devlet çok akıllı biçimde bu grupları kendi çıkarları için kullanıyor,aynı zamanda bu insanları bir şekilde kontrol altında tutuyor. İstanbulda bir semtte Patrikhanenin yayılmacı politikasına karşı tarikatları rakip ve engelleyici silah olarak kullanırken,diğer bir semtte terör örgütü Pkk'ya karşı kalkan olarak kullanıyor.
Elbette bu tarikatların çok iyi yerler olduğunu göstermez ya da onların sütten çıkmış ak kaşık olduğuna kanıt değildir. Bu yalnızca devletin bir politikasıdır ve yakın zamana kadar da işe yaramıştır. Ancak Rum lobisinin yoğun baskısı sonucu sözü geçen semtte artık tarikat üyeleri etkinliklerini yitirmiştir.
-Çoğu tarikatın temelini oluşturan Karadeniz insanı eskisi kadar dindar olsa bile eskisi kadar dini bilimlerde uzman değil. Karadeniz medreseleri artık alim yetiştirme konusunda uzman değil. Yani esas amaçları din olan tarikatlar temelden darbeyi yiyince dini cazibesini de yitiriyor. Kürt medreseleri Karadenizdekilere göre çok iyi olsa da Kürt alimleri tarikatlara karşı biraz ön yargılı. Bu alimlerin çoğu yerel gruplara ve tarikatlara üyeyken,bir kısmı da tercihini cemaatlardan yana kullanıyor.
-Yukarıda dediğim gibi cemaat etkeni de çok önemli 80 sonrası cemaatlerin hızlı yükselişi,tarikatlar için sağ kroşe etkisi göstermiştir. Koyu bir disiplin altındaki tarikatlar daha ılımlı cemaatler karşısında yenik düşmekten kendilerini kurtaramamışlardır. Bir şeyhe bağlı kalmaktansa daha serbest olunacak cemaatler daha uygun gelmiştir insanlara.
-Aslında tarikatlar ile ilgili söylenecek çok şey var,uzun yazımda demek istediğim şuydu:"Tarikatlar elbette ki çoğu zaman Cumhuriyet için tehdit olmuştur. Ancak günümüz Türkiye'si artık tarikatların beslenebileceği bir yer olma özelliğini yitiriyor. Bunun yerine yerel gruplar ya da cemaatler etkin hale geliyor. Yani çoğu Laik insanın korktuğu gibi tarikatlar artık büyük bir tehlike değildir. Gidişat takip edilirse laikler gözlerini cemaatlere dikmelidir." (Bu yazıyı GençUfuk için kaleme alan Semih Gökatalay Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisat öğrencisi)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder